19. yüzyıl edebiyatının en parlak isimlerinden biri olan Oscar Wilde, yalnızca eserleri ile değil, yaşam tarzı ve sıra dışı kişiliğiyle de bir döneme damgasını vurmuştur. İrlanda’dan Londra’nın kültürel merkezine uzanan hayatı, estetik bir felsefe üzerine kurulmuş, cesur fikirleri ve keskin mizahıyla dönemin katı kurallarına meydan okumuştur.

Bu yazımızda, Wilde’ın ilham verici hayat hikâyesine, edebiyat dünyasında bıraktığı unutulmaz eserlere ve aforizmalarının günümüze kadar uzanan etkilerine derinlemesine bir yolculuk yapacağız. Dorian Gray’in büyüleyici portresinden De Profundis’in hüzünlü satırlarına kadar Wilde’ın dünyasını keşfetmeye hazır mısın?

Hayatı

Asıl adı ile Oscar Fingal O’Flahertie Wills Wilde, 16 Ekim 1854’te Dublin’de dünyaya geldi. Babası, 1864 yılında tıp alanındaki katkıları nedeniyle şövalyelikle onurlandırılmış başarılı bir cerrahtı. Annesi Jane Francisca Elgee Wilde, “Speranza” mahlasıyla popüler şiirler ve edebi eserler kaleme aldı.

Wilde, eğitimine Dublin’deki Trinity Koleji’nde başladı ve ardından Oxford Üniversitesi’ndeki Magdalen Koleji’ne devam etti. Oxford yıllarında estetik hareketin etkisi altına girerek bu alanda derinleşti. 1878’de “Ravenna” adlı şiiriyle prestijli Newdigate Ödülü’nü kazandı. Mezuniyetinin ardından Londra’ya yerleşerek edebiyat dünyasında adını duyurmaya başladı.

1881 yılında yayımladığı Şiirler kitabıyla dikkat çeken Wilde, aynı zamanda Pall Mall Gazette gibi dergilere yazılar yazdı ve peri masalları kaleme aldı. Ancak en büyük başarısını tiyatro oyunlarıyla elde etti. Lady Windermere’in Yelpazesi (1892), İdeal Bir Koca (1895) ve Ciddi Olmanın Önemi (1895) gibi komedileri büyük ilgi gördü. 1896’da ise Salomé adlı oyunu Paris’te sahnelendi. Wilde, zekâ dolu eserleriyle döneminin edebiyat sahnesinde eşsiz bir yer edindi.

Aşk Hikayesi

Oscar Wilde, evli ve iki çocuk babası olmasına rağmen, hayatındaki en derin izleri bırakan anılar, eşcinsel ilişkilerinden geldi. Wilde’ın en bilinen ilişkisi, 1891 yılında Oxford Üniversitesi’nde “Bosie” olarak tanınan lisans öğrencisi Lord Alfred Douglas ile başladı. Bu karşılaşma, kısa sürede yoğun bir aşka dönüştü. Bosie, Wilde’ın Dorian Gray’i, ilham kaynağı, şeytani dehası ve aynı zamanda sevgilisi oldu. Bu dönemde Wilde, Salome gibi önemli eserlerini kaleme aldı.

Oscar ve Bosie arasındaki ilişki, en çok ikilinin birbirine yazdığı yaratıcı ve romantik aşk mektuplarında kendini gösterir. Yıllarca süren mektuplaşmalarında Wilde, Bosie’ye olan sevgisini şu sözlerle ifade etmişti: “Benim sevgili oğlanım, sensiz yaşayamam. Çok sevimlisin, çok harikasın.” Ancak, bu tutkulu ilişki, Bosie’nin babası John Douglas’ın ilişkiyi öğrenmesiyle büyük bir darbe aldı ve sonunda trajik bir şekilde sona erdi.

Sadece Tek Romanı Vardır

Oscar Wilde’ın en ünlü eseri şüphesiz Dorian Gray’in Portresi’dir. Ancak Wilde, hayatı boyunca yalnızca bir roman yayımlamıştır. Dorian Gray’in Portresi 1891’de yayımlandı. Bu dönemde, Wilde, Lady’s World dergisinin editörü olarak çalışırken oldukça yaratıcı bir döneme girdi ve yedi yıl boyunca çoğu önemli eserini kaleme aldı. Yine de, bu yıllarda sadece roman değil, pek çok şiirsel eser ve öykü üretmiştir. 1888’de, Mutlu Prens ve Diğer Masallar adlı bir çocuk hikayeleri koleksiyonu yazmıştır. Estetikçiliği ve bu akımın savunduğu yaşam tarzını tutkuyla benimseyen Wilde, estetik anlayışını geniş kitlelere tanıtan pek çok makale de kaleme almıştır.

Öpücüklerle Dolu Mezarı

Oscar Wilde, yaşamı boyunca ilginç bir yolculuk yaptı; aşkları, skandalları, edebiyatı ve sevgisiyle dolu bir hayat sürdü. Onu tanıyan herkes ona hayranlık duyuyordu ve ölümünden sonra bile sevgisi hiç azalmadı.

Kara komedisi Önemsiz Bir Kadın adlı eserinde Wilde, “Bir öpücük insan hayatını mahvedebilir” demişti. Ancak günümüzde öpücükler, Wilde’ın hayatını değil, mezarını etkiliyor. Yıllarca, dünyanın dört bir yanından gelen hayranlar, Wilde’ın son dinlenme yerini ziyaret edip anıtını öptüler. Bu durum, Wilde’ın ailesi için sorunlara yol açtı. Zamanla, anıtın yüzeyine sızan ruj izlerinin temizlenmesi gerekti ve bu da anıta zarar verdi. Sonunda, anıtı korumak amacıyla önlem alındı. 2011’de, ruj lekeleri temizlendikten ve hasar giderildikten sonra, mezarın çevresi cam bir paravanla kapatıldı. Yine de, bazen hala mezarın üzerinde ruj izleri görülebiliyor; nasıl yapıyorlar, bilinmez. Detaylı bilgi için Paris Le Père Lachaise Mezarlığı ve Ölümsüz Sakinleri adlı yazımızı okuyabilirsin! 🌸

Daha fazla bu tarz içerik için Edebiyat kategorimize göz atabilirsin. Ayrıca aramıza katılmak istersen Listeliyoruz Instagram adresinden bize mesaj atabilirsin❤️

Loading

Yazan:

Alev Ateş

Sadece 27.