Mitolojik hikayelerin pek çok konusu vardır. Onlara hayat veren özel çiçek türleri, yüzyıllardan beri hayatımızda sembolik bir önem taşıyor. Bu sebeple pek çok hikayeye konu olmaları da aslında şaşırtıcı değil. Özellikle Yunan ve Roma mitolojisinde bahsi geçen özel çiçeklerle karşılaşmak mümkün. Bunun temel sebebi ise Yunan ve Romalı tanrıların, insanları çiçeklere çevirmeyi çok sevmesi! Çiçeklerin günümüzdeki anlamlarını almasını sağlayan bu mitolojik hikayeler için hadi okumaya devam et ?
Sümbül
Yunan mitolojisinde yer alan Spartalı prenslerden Hyacinthus, iyi görünümüyle pek çok Yunan tanrısının ilgisini çekiyor. Özellikle savaş ve güneş tanrısı olarak bilinen Apollon’un, Batı Rüzgarı adıyla da bilinen Zephyrus’un ve Kuzey Rüzgarı lakabıyla anılan Boreas’ın ilgisini çekiyor. Onunla savaşmak isteyenler arasından ise Hyacinthus, Apollon’u tercih ediyor. Bu durum, diğer rakiplerin kıskançlık duygusuna kapılmasına neden oluyor.
Apollon ve Hyacinthus bir gün disk atma oynarken Hyacinthus, Apollon’u etkilemek istiyor. Bu nedenle attığı diskin peşinden giderek yakalamaya çalışıyor. Bu durumu fırsat olarak değerlendiren Zephyrus, diski ondan önce yakalayarak Hyacinthus’un kafasına fırlatıyor ve onu öldürüyor. Bu duruma çok üzülen Apollon ise yer altı dünyasının tanrısı olan Hades’in Hyacinthus’u almasına izin vermiyor. Onun yerine Hyacinthus’un bedenini bir sümbüle çeviriyor.
Anemon Çiçeği
Güzellik tanrıçası olarak nam salan Afrodit, Adonis adlı bir ölümlüye aşık. Adonis, daha çok avlanmakla ilgileniyor, Afrodit ise onu görebilmek için her gün avlandığı ormana gidiyor. Bir tanrıçanın bir ölümlüye aşık olmasının getirdiği lanet nedeni ile Adonis, yabani bir domuz saldırısına uğrayarak hayatını kaybediyor. Adonis’in ölümüyle kendine hakim olamayan Afrodit, onu kollarına alarak ağlamaya başlıyor. Güzel tanrıçanın toprağa düşen her gözyaşının ardından kırmızı bir anemon çiçeği açıyor. Bu nedenledir ki anemon çiçekleri; kayıpları ve karşılıksız aşkın temsilcisi olarak biliniyor.
Şakayık
Savaş tanrısı olarak bilinen Apollon, su perisi Paeonia’ya aşık oluyor. Bu durum ise aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in canını epey sıkıyor. Bu nedenle kıskançlık ve öfke duygularıyla Paeonia’yı kırmızı bir şakayık çiçeğine dönüştürüveriyor. Afrodit’in bu rengi seçmesinin nedeni ise şu; Afrodit’in Paeoniya ve Apollo’yu yakaladığı anda su perisi Paeonia’nın flörtleşmekten yanaklarının kızarmış olması. Bu sebeple şakayık çiçekleri bugün bile mahcubiyeti temsil ediyor.
Nergis
Nergis çiçeğinin hikayesinin hemen hemen herkes biliyordur. Yunan ve Roma mitolojisinde önemli bir yeri olan Narcissus’tan geliyor bu hikaye. Hayatına aldığı her kadının kalbini kıran Narcissus, en son başını büyük bir derde sokuyor. Narcissus, Echo adındaki su perisini kaba bir şekilde reddediyor. Bu durum Echo’nun aklını yitirerek yok olmasına, geriye sadece yankılanan sesinin kalmasına neden oluyor. İntikam tanrıçası Nemesis, onu cezalandırmak için hemen harekete geçiyor. Göletin yansımısında kendini gören Narcissus, kendi güzelliğinin büyüsüne kapılıyor. Günlerini kendi yansımasına uzun uzun bakarak geçirmeye başlıyor. Elini uzatıyor fakat dokunamıyor, sesleniyor fakat cevap alamıyor… Çaresizce kendi yansımasına ulaşmaya ulaşmaya çalışıyor. Narsist biri olması nedeniyle dillere destan olan Narcissus, en sonunda kendisine aşık oluyor ve tıpkı Echo’nun ah etmiş olduğu gibi seviyor ve kavuşamıyor. Üstelik Narcissus kendisini o kadar seviyor ki, kalbi en sonunda aşkına dayanamıyor ve yansımasını seyrettiği yerde üzüntüler içinde ölüyor. Bu sayede nergis çiçeği; imkansız aşkın, sevip kavuşamamanın ve kendi ölümüne yol açabilecek kadar güzel olmanın sembolü olmuş.
Daha fazla bu tarz içerik için Mitoloji kategorimize göz atabilirsin. Ayrıca aramıza katılmak istersen Listeliyoruz Instagram adresinden bize mesaj atabilirsin❤️
Sadece 28.