Mitolojik hikâyeleri özlediğini düşünüyorum. Aylardır bir düzen oturtmaya çalışıyordum ama bu sürede seni yalnız bırakmamak için de, pek çok farklı yazı çıkarmaya çalıştım… Başroldeki ismi artık ezberlediğini düşünüyorum ve bu hikâyeyi de, bugün kendisi “kötü bir haber aldığı için” arkadaşıma adayarak yazacağım.
Kayıp Atlantis’e ithafen…
Her evrenin ayrı bir hikâyesi vardır. Perseus’un ise farklı evrenlerde, farklı hikâyeleri de olacak. “Marvel’in What If…?” yapımı gibi düşünebilirsin. “Her Perseus’un bir Medusa’sı vardır.”
Peki ya bu evrende Perseus’u neler bekliyor? Binlerce yıllardır ölümcül bir savaşa girişen iki mitolojik varlığın sonları her seferinde bambaşka olabiliyor. Bazen Medusa’nın ölümüyle, bazen de Perseus’un ölümüyle… Belki de her ikisinin ölümüyle… Ama her seferinde öncekinden daha çetin bir savaşa girişiyorlar.
Peki bu evrende kazanan kim olacaktı? Burada Medusa’nın Perseus’a diz çöktürmesiyle birlikte gözlerinin içine bakarak; “Yaşamak için, yüzüme bakıp yalvarmayacak mısın Perseus?”
Perseus: Gözlerini görmek isteseydim, kafamı kaldırırdım. Ben bir savaşçıyım, yalvarmak asla kanıma olmadı. Bunu yıllardır öğrenemedin mi?
Medusa: Yıllar seni küstah birine çevirmiş? Seni bu evrenden sürgün etmeliyim. Geri dönebilir misin? Orası bilinm… Pardon biliniyordu. Ölümünle sonuçlanacak bir sürgün olacak bu. Sonsuza kadar bir solucan deliğinde, gerçeklikten gerçekliğe savrularak yaşayacaksın ve en sonunda acı çekerek öleceksin.
Medusa’nın elinde tuttuğu asasıyla yere sertçe vurmasıyla, diz çöken Perseus’un arkasında bir portal belirir. Bu portal onu nereye gönderecekti? Atlantis Kraliçesi’nin yönettiği ve Unicorn’ların yaşadığı bir gerçekliğe…
Perseus uyandığında, etrafında aklınıza gelebilecek her şeyin pembe olduğu, gökyüzünde “insan” denen parazitlerin arasında kirlenmemiş bembeyaz kalplerin renginde Unicorn’ların uçuştuğu bir yerde olduğunu fark eder.
Ayağa kalkıp, nereye gideceğini bilmeden yürümeye başlar ama ne yapacağını bilmez durumdadır. Bir anda, sipsivri bir boynuza sahip Unicorn’la göz göze gelir. Dili tutulmuş şekildedir, hiçbir şekilde cümle kuramaz ama istemsizce elini Unicorn’a doğru uzattığı an, bir ışınlanma daha yaşar ve kendisini güzeller güzeli bir kraliçenin huzurunda bulur.
Atlantis Kraliçesi Suave: Perseus’u göz ucuyla süzerek, “sen de kimsin yabancı?” diye sorar. Burası gerçekliğin çok ötesinde bir yer… Ve cevaplaman için sana süre veriyorum.
Perseus: Benim de soruları var… Unicorn’lar masal kahramanları değil miydi?
Atlantis Kraliçesi Suave: Aynı zamanda küstahsın da… Gücünü gökyüzündeki bir buluttan alan asasını Perseus’a doğrultarak, ikinci kez soracağım ve tekrarı olmayacak; “sen de kimsin yabancı?”… Cevap vereceksin, yoksa Kraliçe Suave’nin kim olduğunu acı şekilde öğreneceksin.
Perseus: Aynı zamanda bir savaşçıyım da… Sadece bir yanlış anlaşılma sonucu buradayım. Yıllardır savaşta olduğum bir varlık tarafından…
Suave: Demek öyle… Kimmiş o varlık?
Perseus: Medusa… Onunla benim savaşımız bu, sizi ilgilendiren bir durum yok. Sadece buradan gitmenin yollarını arayacağım.
Suave: Demek öyle… “Medusa bir masal kahramanı değil miydi küstah yaratık?” diyerek asasıyla yaptığı tek bir büyü hareketiyle, Perseus’u savurur.
Perseus kılıcını çektiğinde ve Suave asasını hazrıladığında tam ortalarında kızılın tonlarında bir kıyafetiyle, başının üstünde yer alan tacıyla adeta “kızıl bir cadıyı” andıran bir varlık belirir. Bir anda Perseus’a saldırmaya başlar.
Perseus: Sen… Cadı Pyhton… Senin burada ne işin var? Ben seni dipsiz kuyuya hapsetmiştim. Seni tılsımlamıştım ben… Sen nasıl…?
Pyhton: Bunun önemi var mı? Şimdi buradayım ve yarım kalanı tamamlayacağım. Sen benim hayatımı çaldın, ben de seninkini çalacağım. Kendine güzel bir krallık yaratmışsın ve bakıyorum da hayatının aşkını bulmuşsun.
Perseus hamle yapacağı anda, Python bir anda buharlaşmaya başlar. Ve en sonunda yok olur. Sizce neler oluyor arkadaşlar? Perseus, şaşkınlığını gizleyemez;
Suave… Kraliçe Suave… Beni tanımıyorsun, bana güvenmemek için binlerce sebep sayabilirsin ama şu anda çok daha büyük bir derdimiz oluşacakmış gibi geliyor. Ben bu anı yaşadım, ben bu anıyı farklı şekillerde defalarca yaşadım. Gerçekliğin yapısı bozulmaya başlayacak yakında ama ondan önce daha kötüsü de, düşmanlarım buraya gelmeye devam edecek. Sonunda burası da yok olacak. Çözümünü aslında biliyorum ama bu çaresiz kaldığımda yapmaktayım. Ve korkarım ki şu an en çaresiz olduğum bir an…
Suave: Çoklu evren mi? Yani dediğin bizim dışımızda evrenlerin olduğu mu?
Perseus: Evet, her evren iç içe geçmiş farklı evrenlerden oluşuyor. Sizin bulunduğunuz yer de öyle, farklı sonlar, farklı ölümler, farklı yönetim biçimleri, farklı renk tonları… Benim geriye dönmem için, o korktuğum çözümü kullanmak zorunda kalacağım sanırım. Yine…
Başka zamanda, başka şekilde denk gelir miyiz? Bilmiyorum ama bir fedakârlık örneği göstereceğim. Dediğim gibi ben bir savaşçıyım. Yeniden doğacağım. Reenkarnasyon Kraliçe Suave…
O yarığı kapatabilecek bir “büyü” var mı? Sadece bunu söylemen gerekiyor. Yoksa o dediğim şeyi, yapmam gerekeni yapmak durumunda kalacağım.
Suave: Bu anlattıklarını asla ve asla sindiremiyorum. Ve yıllardır “büyü” ile iç içe yaşayan bir krallığız biz ama kadim büyülerin ve üstünde bir güç gibi gözüküyor.
Perseus: Her doğuşumda, her giriştiğim savaşta… Gittiğim yerlere kaos götürüyorum ama artık bunun son bulması ve savaşın sona ermesi gerekiyor. Çünkü, iki varlığın savaşında bir evren zarar görüyor. Ben artık bunu istemiyorum ve artık nasıl bir savaşçı olacağımı biliyorum. Geldiğim yer de şöyle bir söz vardır; “For you, for all of us!” … Yani senin ve hepimiz için yapacağım az sonra yapacağım şeyi…
Dedikten sonra kılıcının parlamasıyla birlikte yarığa doğru yükselir. Yarığa girdiğinde, pek çok dallanmış evren görür. Onların hepsini birbirine bağlayarak, kılıcının büyüsüyle yarığı kapatarak şimdilik savaşa son verir. Şimdilik…
Bakalım finalde kullandığım referansı kaç kişi biliyor? Kısa şekilde, mini bir hikâye yazmak istedim ve çok sevdiğim değer verdiğim bir arkadaşıma jest olması amacıyla oluşturulan hikâyeyi umarım sevmişsindir.