Mitoloji severler için başka bir yazı ile karşınızdayım. Bildiğiniz mitolojinin dışına çıkmaya devam edeceğim elbette. Yeni bir evren kuruyorum diyebilirim, yeni bir gerçeklik… Bu bir tık daha uzun sürecek, daha öncekilere göre. Gün geçtikçe sınırları zorluyoruz.

Bugün “Peri” lerden devam edeceğiz. Peri Masalları’na inanır mısınız? Hani bize mutlu son vaat eden o masallar. Bize öyle empoze edilmiştir ama bildiğimiz gerçek hayatta öyle olmuyor sanırım. Ufak bir nasihat ya da uyarı gibi bir şey oldu sanırım.

Olympos Dağı’nın karlarla dolu en tepe noktasında bir krallıkta geçiyor hikâyemiz. Krallığın sahibi ise; Zeus’un herkesten sakladığı ikiz kardeşi “Sancu” dur. Kendisi yıllar önce Zeus’la yaşadığı kavgadan dolayı öz kardeşi tarafından sürgün edilmiştir.

Ama elbette bir gün işi düşecektir kibirli Zeus’un kardeşine. 🙂

Sancu’nun “Pyarioneva” isminde güzeller güzeli bir kızı varmış. Kendisini özel kılan bir parça varmış içinde, yıllar önce terk eden bir peri olan annesi “Meralian” tarafından miras bırakılan. Zaten şanslı olsa tanrıçalık, kraliçelik ve para kalırdı, değil mi? Annesinden kalma bir mirası “sperm” parçasıymış. Gün geçtikçe içinde büyüyen bir “varlık” varmış içinde… Evet, erkekten değil diye şaşırmayın. Yeni bir evren demiştim, çoklu evrende her şey mümkün.

Pyarioneva’nın karnı gün geçtikçe büyümeye başlamış ve bu kralın gözünden kaçmamış. Pyarioneva kendisini diğer herkesten kısıtlayıp, kraliyet odasında vaktini geçiren biriymiş normalde. Sancu ve kızı Pyarioneva bir gün akşam yemeğindeyken, kral bu konuyu açmış.

Aşağıda kralın temsili bir fotoğrafını bırakacağım 🙂

Sancu; Güzel kızım, benden bir şey saklamıyorsun umarım. Farkında mısın? Bilmiyorum ama karnında bir şişlik görüyorum ben.

Pyarioneva; “Tabiki de hayır baba… O düşündüğün şey nasıl olabilir? Hem de odamdan çıkmadan. Bir mucize olurdu. Sadece ufak bir kilo fazlası…” şeklinde yanıt vermiş. Ve eklemiş; sana bu kuşkulu davranışları kim öğretiyor? “Meralian” denen annem olacak kadını rüyalarında görmeye başladın yine büyük ihtimalle.

Sancu; Sadece sordum. Hemen de sinir harbi geçirdin. “Meralian” sana sahip çıksaydı, bu kadar kötü durumda olmazdın.

            O gece yemekten sonra kral derin bir uykudayken, bazı işaretler görmüş. İçi rahat değilmiş çünkü. O gece bir hologram şeklinde ortaya çıkmış ve rüyasına girmek için tılsımlı kolyesine kullanmış “Meralian”. Ve başlamış ona anlatmaya;

Senin kızın benden özel bir miras aldı. Senin kızın diyorum, çünkü o bir felakete yol açabilecek biri. İçindeki güç başkaları tarafından ele geçirilme ihtimalini düşünmek istemiyorum. Ve bununla uğraşmak istemediğim için kaçtım krallıktan. Onun gücünü yıllar boyu sakladım herkesten. Eğer birinin kulağına gidecek olsa, sonumuz yakındır. Gücü ne öğrenmek ister misin Sancu? Zihin kontrolü ve geleceği görebilecek bir kız… Zeus’un bile karşı koyamayacağı bir güç. Ona sahip çıkmalısın, kimsenin bunu öğrenmesine izin vermemelisin.

O doğduktan sonra, gücünün bir sınırı olacak ve büyüdükçe kendi öğrenmesi lazım ama tek seferde ortaya çıkarmanın yolu var. Ryena Mağarası… O mağaranın içinde, 5 farklı bölüm var; N, O, V, A, C… O mağaranın girişinde “Cheko” isminde bir büyücü var. Her bir bölümün kapısında da, “Gufig” denilen cüceler… “Cheko” yenilmezdir derler ama her yenilmezin bir sonu olabilir.

“Burada araya gireceğim o zamanlar da Latin Harfleri kullanılıyor muydu?” diye sorgulamayın. Sadece okurken tadını çıkarın. Bunları yazmaya sabahın 05.00’inde başladım, fikir aklıma bu saatte geldi. Böyle ansızın çıkıyor işte.

Her bir bölümde bir lahit var ve lahitin kenarında bir kutsal havuz. O havuzlardan alınacak tek bir damla ve Pyarioneva’nın tek bir saç teliyle oluşturulacak bir büyü. Bu büyünün bütün enerjisini toplayacak tek bir parça var. O da şu an burada; Oturduğun taht, evrenin koruyucusu. Eğer herhangi bir varlık, tahtta otururken bir damlasını bile saç teline damlatırsa olacakları ben bile engelleyemem.

Ama elbette gizlice kulak misafiri olan biri vardı bu olanlara. Kralın odasının kenarında olan bir karga. O karga Rüyalar Ülkesi’nin prensi olan Harris’in ta kendisiymiş. Bundan sonra olacaklara hazır mısınız? Ben değilim de…

Harris, bunu öğrenir de rahat durur mu sizce? Elbette hayır. Dünyanın en büyük kütüphanelerinden birisi kendi krallığındaymış. Dünyanın her yerinden burayı ziyaret edenler varmış. Harris’in aradığı cevaplar kendi krallığında saklı sanırım. Başlamış araştırmaya…

Sancu uyanır uyanmaz, kızının odasına bakmış ve uyuduğunu görmüş. Sancu kendi kendine “büyük bir tehlikede, onu kurtarmalıyım” diye düşünmüş.

Ama yaklaşan kıyameti engelleyebilir mi? Hem de tek başına… Sanmıyorum. Yardım istemeliydi bence. Ah pardon! Zeus’tan yardım isteyeceğinin spoiler’ını verdim sanırım.

“Zeus’un işi düşecektir elbette demiştim.” O gün geldi, Zeus yardım etmeliydi kardeşine. Sancu, bir güvercinin ayağına parşömene yazdığı mektubu bağlayıp, uçuruvermiş gökyüzüne doğru ve kardeşinden haber beklemeye başlamış. Ya da krallığına ziyarette bulunmasını.

Günbatımına doğru, gökyüzünde karabulutlar ortaya çıkmaya ve dans etmeye başlamış. Ve elbette ilk önce şimşek ve arkasından gelen yüksek gürültü.

Mesaj yerine ulaşmış olmalı ama kurtuluşun anahtarı olabilecek miydi? Göreceğiz artık. Nasıl bir son bekliyor, ben de kestiremiyorum. Bilinçaltım da neler dönüyor? İncelemek mümkünse ve “nasıl olacağını? Biliyorsa eğer, bana ulaşabilir mi?

Harris’in gitmesi gereken yer “Tyron Ormanı”… Her ayın son dolunayında, o mağaraya geçit açılıyormuş. Güneşin batmasını ve ayın yeryüzünü aydınlatmaya başlamasını beklemeye başlamış. Hazırlanın! Savaş kapıda. Saat şu an 06.54, uyusam mı?

Diğer tarafta neler oluyor? Zeus, Sancu ve Pyarioneva konuşuyorlar elbette. Pyarioneva olayın şaşkınlığını üstünden atamamış durumda, Sancu kızı için endişeleniyor, Zeus ise dünya için endişeleniyor. Eh be Sancu! Dünya tehlikede dünya.  Kızın için endişelenmekte haklısın ama biraz da dünyayı düşünsen?

Pyarioneva; “Şimdi neler olacak?” diye söze girdi ve bizi bekleyen tehlike  bu kadar büyüktü ve bunu yıllarca sakl…

            Sancu lafa girerek; ben de daha dün gördüğüm rüya sayesinde öğrendim. Haksızlık etme bana. Bu kadar büyük bir güce sahip olduğunu Meralian dışında kimse bilmiyormuş.

Zeus; Bununla ilgili rivayetler duymuştum ama gerçek olmasına ihtimal bile vermiyordum. Bir mağaradan bahsedilirdi ama mağaranın ne adını bilen var, ne de yerini bilen… Mağaranın güçlü ve yenilmez bir büyücü tarafından korunduğu söylenir ama ben yine de araştırmaya başlayacağım.

O esnada güneş batmış, ay yavaşça gökyüzüne yükselmeye ve ışığıyla yeryüzünü aydınlatmaya başlamıştı bile. Bunun ne anlama geldiğini biliyorsunuz, değil mi? Harris’in zamanı geldi.

Onları mağaranın girişinde kim karşılayacaktı? Hatırlıyor musunuz? Hadi, cevabı sizden duyalım. Evet, Cheko… İyi bir okuyucu olduğunuzu görüyorum. Harcadığım enerjiye değersiniz. Ben kahvaltı molası vereceğim sanırım, birazdan görüşmek üzere.

Nerede kalmıştık? Dünyanın sonu geliyordu galiba…

Cheko, Harris’e dönerek; “Bu ne cüret? Buraya ne hakla bir orduyla dayanırsınız.” diye haykırmış ve elinde tuttuğu asasıyla Harris’e doğru hamle yapmış ama Harris kolayca savuşturmuş. Harris’in kütüphanesi en zengin kütüphaneler arasındaydı hatırlayacak olursanız. Her türlü tedbiri alarak gelmişti buraya. O güçleri elde etmeden böyleyse, Pyarioneva’nın güçlerini de aldığını düşünsenize. Tam bir kaos oluşacak. Onu yenebilecek tek güç şu an için “Zeus” gözüküyor ama şartlar hızlıca değişebilir.

Harris’in askerleri Cheko’yu kıskavrak yakalamıştı ve Harris içeri doğru, birkaç askerini alarak yol almaya başlamıştı. İçeri de Harris’i duvarları kırmızımsı tonda olan bir koridor karşılamıştı ve tabelalar görüyordu. Tabelalar da hangi harflerin yazdığını hatırlıyor musunuz?

N, O, V, A, C… Harris mağara hakkındaki tüm bilgilere sahipti. Ama bilmediği şey vardı; Hangi sıraya göre gidecekti? Sıra vardı. Bunu kimse bilmiyordu.  Sırayı kimden öğrenecekti? Elbette büyücüden… Hızlıca çıkışa gidip, onu tehdit etmeye başladı.

O esnada mağaranın içinden bir kız çocuğu çıkageldi. O kimdi ki? Cheko’nun kızı olan Jacho’ydu. Harris onu bir hamlede yakaladı ve eline büyük bir koz geçti.

            Harris: Tercihini kimden yöne yapacaksın?

Cheko, Harris’e dönerek yalvarmaya başladı ve dilinden takır takır mağaraların sırası dökülüverdi;

V, A, C, N, O… Cevabı aldıktan sonra Jacho’yu oracıkta öldürüverdi ve “Y” bölümüne doğru yola koyuldu.

“V” Bölümü’ne geldiğinde onu bir karşıladı. Hatırlarsanız, her bir bölümün bekçisi olan “Gufig” denen cüceler vardı.

           Bu cüceler hakkında bir bilgi vereyim sizlere; V bölümünden O harfine doğru da güçleniyorlar.

V Bölümü’nün cücesi en zayıf olandı ve Harris onu kolayca defetmeyi başardı. Ve istediği şeyi alarak oradan ayrıldı ve A Bölümü’ne doğru yola koyuldu bile. A Bölümü’nün cücesi silaha sahipti ama Harris’i yenebilecek güçte miydi? Ona saldırmaya başladı, Harris’i görür görmez. Harris biraz yalpaladı ama onu da defetmeyi başardı. Alacağını almıştı…

Bu arada saat 08.00… Uyumama izin var mı? Uyandıktan sonra görüşmek üzere…

Uyandım… Diğer tarafta neler oluyor? Zeus savaş hazırlığı yapmaya başlamıştı her ihtimale karşı. Ve Pyarioneva’yı koruma altına almışlardı. Krallığın etrafını bir enerji kalkanı ile çevirmişti ama işe yarayacak mıydı? Göreceğiz.

Harris, C Bölümü’ne varmıştı bile… Bu bölümün cücesi antik bir kalıntıda bulunan bitkinin özünden yapılmış bir kalkan ve silahla donatılmıştı. Harris ile sıkı bir savaşa girişmişti bir anda. Harris beklemediği bir direnişle karşılaşmıştı. Ve en sonunda son bir hamle ile o cüceyi toza çevirmeyi başladı. İstediğini alarak yoluna devam ediyordu.

Hızlıca N Bölümü’ne geçmişti. Onu orada ne bekliyordu dersiniz? Bir cüce demeye bin şahit isteyecek büyüklükteki boyutta bir şey. Delinmez bir zırhı vardı üstünde cücenin ve Harris ile savaşa giriştiler. Bu savaş saatlerce sürmüştü ama Harris durdurulamıyordu. İstediğini alarak, son kapıya geldi.

Tabiki de böyle suratsız, basit görünüşlü bir şekilde değildi elbette. Sadece betimleminizi ve betimlerken de gülümsemenizi sağlamak istedim. 🙂

O Bölümü’nde ise, N Bölümü’nün cücesinin kardeşi onu hazır bekliyordu. Çünkü ölüm haberini almıştı kardeşinin ve intikam doluydu. Ateş çemberi ile kaplıydı kendisi. Ve Harris’e doğru büyük bir alev topu fırlattı. Harris yaralanmıştı nihayetinde.

          Harris; Ben buradan istediğimi almadan gitmeyeceğim yer cücesi… İstediğimi alacağım ve dünyanın hâkimi ben olacağım. Son kez gücünü toplayarak, saldırısını yaptı ve onu da defetti. Ve tüm parçalar elindeydi artık.

Yapması gereken o krallığa gidip kızı almaktı sadece ama hazırlık yapması gerekiyordu. Aldığı damlalardan bir iksir hazırlayıp, direkt içti ve vücudunda yanma hissiyle tüm etrafı inleten bir bağırması duyuldu.

          Ve ordusunu toplayıp, krallığın kapısına dayandı… Krallığın kapısına dayandığında, karşısında bir ordu dikilmişti bile. İki büyük ordu bir savaşı başlatmak üzereydi.

Savaş başladığında ise; yeri göğü toz bulutu kaplamıştı, şimşekler havada uçuşuyordu, gök gürültüsü yeri göğü inletiyordu. Bu esnada; Harris, Zeus’u yaralamıştı bile ve onu kendi silahı olan şimşeğiyle öldürmeyi başarmıştı.

           Ve savaş meydanında Harris’în bir avuç ordusu ve karşısında kral ve kızı kalmıştı. Dünyanın sonu geliyor. Farkında mısınız?

Harris, tek bir hareketi ile kralı da bir kenara fırlattıktan sonra, karşısında tek bir kişi kaldı. O da Pyarioneva… Mağaralardan aldığı parçalar ile hazırladığı bir güç eldiveni hazırlamıştı ve tek bir hareketi ile Pyarioneva’yı kendine çekerek, onun bir tutam saçını aldı ve güç eldiveninin üstüne koydu. Koyduktan sonra ise; Pyarioneva’nın enerjisini absorbe etmeye ve eline geçirmeye başlamıştı.

            Sonunda başarmıştı… Dünyadaki her varlığın zihnini yönetebilecek kapasiteye sahipti Harris. Ve geleceği de görebiliyordu. Peki bundan sonra ne olacaktı? Dünyanın sonu gelecekti elbette. Başka ne olabilir?

            Bu arada uyudum ve uyandım demiş üstte ama uyumadım henüz. Saat 08.45 ve artık benim için uyku vakti geldi sanırım. Yepyeni yazılarda görüşmek üzere…