Bugün mitoloji severler için tüm bildiğin gerçekleri unutturacak, belki de aslında böyle daha güzel olabilirmiş diyeceğin bir yazı ile karşınızdayım!

Biliyorsun ki Perseus; Medusa’nın katili, Zeus’un yarı tanrı olan oğludur.

Ama ya başka gerçeklikte? Ya birbirlerine aşık olan iki mitolojik varlık olsalardı ve onların aşkını kıskanan ve intikam almak isteyen bir Tanrıça olsaydı? Bunu hiç düşündün mü? Hazırsan başlayalım! 🙂

Hikâyesi Athena Tapınağı’nda başlayan Medusa, Keto ve Pharkus’un üç kızı arasında tek ölümlü olandır. Medusa güzelliği ile ünlenmiş ve diğer Tanrıları, Tanrıçaları kıskandıracak seviyeye kadar gelmiş. Bu durum Athena’nın dikkatini çekse de umursamamış. Taa ki Posedion, karısının tapınağında Medusa’yı görüp aşık oluncaya kadar. Posedion ilk başlarda bir ölümlüye aşık olduğu için küçük düşmekten korkmuş fakat nefsine yenik düşerek Athena Tapınağı’nda Medusa’ya tecavüz etmiş.

Athena bu olayı öğrenmiş ve kıskançlık krizine girmiş ve Medusa’ya verilebilecek en ağır cezayı vermiş. Onun güzelliğini elinden alarak, “Gorgon” adı ile bilinen dişi canavar haline getirmiş. Medusa o güzelliğini kaybetmiş ve çirkin bir yaratık haline gelmiş.

Athena’nın öfkesi dinmemiş ve Medusa’yı öldürtmek istemiş. Bu işbirliğine sebep olan şey ise Zeus ve Perseus’un arasındaki kan bağı olmuş. Perseus daha sonra Medusa’nın bulunduğu Hesperidler Ülkesi’ni bulmak için, ilk olarak tek gözü bulunan “Gri Cadılar” ile işbirliği yapmış. Plana göre Perseus, Medusa’nın bulunduğu mağaraya girip, onu kılıcıyla öldürecekmiş…

-miş miş miş…

Ama öyle olmadı… İşin içine dünyanın en büyük zehri girdi; “Aşk”

Plana göre o büyük savaş esnasında, ayna görevi gören kalkanı sayesinde Medusa’yı öldürebilecekti ama o ayna görevi gören kalkan, hikâyeyi baştan sona değiştirdi.

Medusa’nın gözleri ile insanları taş etmesi gerekirken, taştan olan şeyleri çözebileceğini fark etti Perseus. Medusa ile Perseus anlık olarak göz göze gelince mağarada bir ışık patlaması yaşandı, ışığın etkisi yok olunca, o çirkin denen yaratığın ortadan kaybolduğunu ve bambaşka birinin tam karşılarında bulunduğunu gördü Perseus ve yanındaki savaşçıları.

O şoku atlatmayı başaran Perseus, Medusa’nın elinden tutarak onu o mağaradan, donuk bakışlar eşliğinde çabucak kaçırdı. Ardından ormanın derinliklerinde kayboldular.

Bir gölün kenarına geldiklerinde, oturup dinlenmeye karar verdiler. Perseus bir kamp ateşi yaktı, Medusa üzerinde büyünün kalkmasının şokunu hâlâ atlatamamış hâlde göle duş almak için girmişti. Ama o girdiği bir gölden fazlasıydı.

Gece gökyüzünün aydınlatıcısı olan Selene’nin inzivaya çekildiği yerdi bulundukları yer. O gece yine bulutsuz bir geceydi ve Selene ayın üzerinde oturmuş, lir çalıyor, şarkılar söylüyor ve yeryüzünü izliyordu. O esnada bir şey fark etti ki, inziva noktasını işgal eden kişiler vardı. Öfkesi o kadar artmıştı ki ay, gereğinden fazla ışık saçıyordu etrafa.

O esnada Perseus, Medusa ile ateş başında otururken; gökyüzünün gereğinden parlak olduğunu fark etti. Medusa; “bu bir sorun mu?” diye sordu Perseus’a. Acaba Athena’nın işlerinden biri miydi? Perseus; “Sanmıyorum, sen sakin olmalısın artık. O büyüden kurtuldun ve benimlesin.” diye cevapladı.

Onlar kamp ateşi başında geleceklerini, kendilerini büyük dertler beklediklerini biliyorlardı ama hesapta beklenmedik bir kişi vardı; Tanrıça Selene. Selene, en büyük düşmanları olacaktı. Bu nedenle onların bağını koparmanın yolunu arıyordu ve bunun için Athena ile işbirliğine hazırdı.

O gece kalbine nefret ve kıskançlık tohumları atılmıştı Selene’nin. O kadar güçlüydü ki, rüyasında bile onlara vereceği zararı düşünüyordu.

Rüyaların efendisinin kim olduğunu biliyor olabilirsin; Morpheus. Rüyasında Selene’ye gözüküp, onun intikamına yardımcı olacak bir fikir vermiş o gece. Çok başlı bir canavar olarak tasvir edilen Hydra’nın yaşadığı bataklıktaymış aradığı şey Selene’nin. Evrenin yaratılış parçası olan bir parça, bir elma büyüklüğünde olan rengarenk bir taş, nereden geldiği bilinmemekle beraber, Hydra o gizemli taşın koruyucusu hâline gelmiş. O taşın ufak bir parçasından yapılacak bir kılıç gerçeklikten silebilirmiş herhangi bir tanrıyı/tanrıçayı.

O gece sabahı beklemeden harekete geçmiş Selene, Hydra’nın bulunduğu yaşadığı bataklığa doğru yola koyulmuş. Mitolojide “Pegasus” olarak tasvir edilen uçan atı eşliğinde varmış bataklığa.

Hydraaaa… diye çığlık atmış bataklığa gelir gelmez. Sende benim işime yarayacak bir şey var, onu senden almaya geldim, ortaya çık ve savaş benimle.

Hydra o muhteşem heybetiyle ortaya çıkmış ve orada bir savaşa tutulmuşlar. Nefret, kin, kıskançlık tohumlarının ele geçirdiği Selene, yenilmez denilen o görkemli yaratığı öldürmeyi başarmış. Oradan istediği parçayı alarak, inziva noktasına geri dönmüş ve Medusa ve Perseus’un karşısına çıkmış. Medusa ve Perseus’un anlamsız bakışları karşısında bütün kudretiyle dikilmiş karşılarına Selene.

Perseus direkt kılıcına sarılmış ama taşın gücünü ele geçiren Selene tek hamlede kılıcı toza çevirmeyi başarmış.

Selene; “Sen, benim inziva noktamı ne hakla iğrenç bedeninle kirletirsin Medusa” diye haykırmış. Perseus, Selene’nin üstüne koşarak saldırmaya çalışmış ama nafile, Selene tek hareketiyle onu gölün derinliklerine göndermiş. “Perseusss…” diye çığlık atmış Selene. Değerli Medusa’n artık bir ölü, onu senden alıyorum diyip toza çevirmiş tek bir hareketiyle. Ve ayın karanlık yüzüne geri dönmüş, ateşi dinmiş şekilde.