8 Mayıs 1911 yılında, yani bundan 112 yıl önce Mehmet Rıfat Ilgaz dünyaya geldi. Pek çok kişinin aklına Hababam Sınıfı ile kazınan Ilgaz, Türk edebiyatında oldukça önemli bir yere sahip. Bugün, tam da Rıfat Ilgaz’ın doğum gününde onu anmak istedik. İyi ki doğdun Rıfat Ilgaz! 1936 yılında Sevgilimin Mezarında adlı şiirini yazdı. Ardından sayısız eseri biz okurlara bıraktı. Değerli ismin okunmaya değer eserlerinden bazılarını derledik. Bugünün anlam ve önemi adına belki bir tane Rıfat Ilgaz kitabı okuruz, ne dersin?

Halime Kaptan

Rıfat Ilgaz, Halime Kaptan’da Cideli Temel Reis’in gelini Halime’nin bir kaptan olarak ortaya çıkışının öyküsünü anlatır. Eli silah tutan bütün erkeklerin cepheye gönderildiği Kurtuluş Savaşı yıllarıdır. Köyde yalnızca yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kalmıştır. Herkesin tuza, şekere, ekmeğe hasret kaldığı o günlerde, evinin ihtiyaçlarını karşılamak için sefere çıkan Temel Reis, yolda hastalanarak hayatını kaybeder. Oğluyla bir başına kalan Halime’nin, geçimini sağlamak için babasından kalan sandalla Karadeniz’e açılmasının zamanı gelmiştir. Erkek kılığına girerek, oğlu ve iki tayfasıyla çıktığı ilk seferinde hırçın dalgalarla, korsanlarla mücadele etmek zorunda kalır. Bu zorlukların hiçbiri onu yıldırmaz, aksine Karadeniz’e tutkuyla bağlanır. O artık İnebolu’ya cephane taşıyan, Kurtuluş Savaşı’nın fedakâr kadınlarından biridir, Halime Kaptan’dır…

Hababam Sınıfı

Kel Mahmut, İnek Şaban, Güdük Necmi, Hafize Ana, Tulum Hayri, Kalem Şakir, Domdom Ali, Hayta İsmail, Badi Ekrem ve diğerleri… İşte Hababam Sınıfı’nın unutulmaz kadrosu. Kendisi de uzun yıllar yatılı okullarda okumuş ve öğretmenlik yapmış olan Rıfat Ilgaz’ın, anılarından yola çıkarak yazdığı Hababam Sınıfı ve bu sınıfın karakterleri, yıllardır yediden yetmişe herkesi kimi zaman güldürdü kimi zaman ağlattı. Ilgaz, eğitim sistemindeki bozukluğu, yöneticilerin ve eğitimcilerin halini öğrencilerin bakış açısıyla anlattı bizlere. Öğretmenleri tarafından tembel, yaramaz, kopyacı diye suçlanan bu sınıfın parasız yatılı öğrencileri, otoriter eğitim sistemine uyum sağlayamayıp kendilerini farklı yollarla ifade ettiler. Onların istedikleri, sevgi ve anlayıştan başka bir şey değildi. Bir türlü değişmek bilmeyen bu sistemle mücadelenin sembolü olan Hababam Sınıfı’nda hepimizin ortak anıları var. Bu sınıf, hepimizin sınıfı…

Karartma Geceleri

Yıl 1944… İkinci Dünya Savaşı sınırlarımıza kadar dayanmıştır. Hitler faşizminin tüm Avrupa’yı ateşe attığı günler… Türkiye bu savaşa dâhil olmamak için dirense de etkileri tüm ülkede hissedilecektir. Ekmek, şeker, yakacak gibi temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmış, dışarıdan gelebilecek ani baskınları önlemek amacıyla geceleri her yerde karartma uygulaması başlamıştır. Ülkenin aydınlarına da baskı uygulanan bir dönemdir bu aynı zamanda. Rıfat Ilgaz, Karartma Geceleri’nde işte bu kapkaranlık günleri anlatır. Bir aydın, şair ve edebiyat öğretmeni olan Mustafa Ural, yazdığı ve toplatılan şiir kitabı nedeniyle aranmaktadır. Sağlık problemleri vardır, bu nedenle de hemen teslim olmak istemez. İstanbul’un soğuk ve karartılmış sokaklarına, eş dost evlerine sığınır. Tutuklandığı zaman savaş bitmiştir, ama savaş yıllarının Türkiye’de bıraktığı izler uzun süre silinemeyecektir. Rıfat Ilgaz, Mustafa Ural’ın kaçış öyküsünü anlatırken, savaşın etkisindeki ülkemizin 1940’lı yıllarına da ışık tutuyor. Yurdumuzda ve uluslararası yarışmalarda birçok birincilik ödülü alan Karartma Geceleri’nin filmi de romanı kadar büyük bir ilgi görmüştür.

Sarı Yazma

Buraya niçin mi geldim? İnsandan, toplumdan yıldığım, korktuğum, kaçtığım için değil. Tükendiğime inandığım için hiç değil. Belki de yeniden başlamak, yeniden doğup yaşamak, büyüyüp yaşlanmak için… Gerilere doğru daha bilinçli bakıp tadını çıkarabilmek için…” Sarı Yazma, otobiyografik bir roman ama anlatılan aslında bir kuşağın öyküsü. Keskin toplumsal çelişkilerden kaynaklanan hoyrat bir iklimin yıprattığı, kırıp döktüğü bir kuşak bu. Rıfat Ilgaz’ın, mücadelelerle geçen uzun yılların sonunda, yorgun ama inançlı bir yürekle ve her şeye yeniden başlamak kararlılığıyla doğduğu kente, Cide’ye dönüşüyle başlar Sarı Yazma. Yazar, yaşamının bu dönemecinde tüm geçmişiyle içten bir hesaplaşma yaşarken duru bir anlatımla dirençli ve umutlu bir son sunar. Rıfat Ilgaz’ın kendi yaşamı ekseninde, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan 1950’li yıllara kadarki politik yapısını ve edebiyat dünyasını anlattığı Sarı Yazma, aynı zamanda savaş karanlığındaki 1940 Kuşağı toplumcu gerçekçi aydınlarının mücadele dolu öyküsüdür.

Şeker Kutusu

Rıfat Ilgaz, toplumdaki aksaklıkları büyüteç altına alır öykülerinde. Toplumun her kesiminden insanın boy gösterdiği öyküler, Türkiye’nin duygu, düşünce ve anlayış haritasını ortaya çıkarır. Ilgaz’ın öykülerinde en aykırı kişiyi bile yadırgamaz okur; çünkü bunlar her gün rastladığımız, selamlaştığımız ya da göz ucuyla izlediğimiz gerçek kişilerden izler taşır. Şeker Kutusu’nda da hepimizin yakından bildiği kişiler ve kahkahalarla gülünecek olaylar var.

Kumdan Betona

Rıfat Ilgaz, Kumdan Betona adlı romanında Cide’nin Abdulkadir Köyü’nden Necat’ın başarı dolu öyküsünü anlatır. Sekiz çocuklu bir ailenin oğlu olan Necat, ilkokulu bitirdikten sonra öğrenimine ara vermek zorunda kalır. Ailesine katkıda bulunmak için çalışmaya karar verir. Zonguldak’a işçi olarak gittiğinde henüz 11 yaşındadır. Ama okuma isteği hiç bitmez. Boyacı çırağı olarak çalışırken, kendisini mühendisliğe kadar götürecek okul yaşamı yeniden başlar. Yıllar önce çalışmak için çıktığı köyünü de hiç unutmaz…

Apartıman Çocukları

İstanbul’da biçimiyle ve planıyla birbirinin aynısı üç apartman: Şeref, Namus ve Vicdan apartmanları… Bu üç apartmanın tek sahibi Hacı Suduri Efendi… Memur Seyfi Saymaner’in kiralık bir ev aramasıyla ve baktığı birkaç evden sonra Namus Apartımanı’na ailesini yerleştirmesiyle başlıyor maceralar. Sonra mı? Doktoruyla, öğretmeniyle, kaptanıyla, tiyatrocusuyla ve kapıcısıyla birçok meslek grubundan renkli kişiliklere sahip apartman sakinlerinin kendi küçük dünyalarında başlarından geçen büyük olaylar… Bu üç apartmanın içinde yaşayan çocukların, büyüklere ders verecek dostlukları… Apartıman Çocukları, Anadolu’nun çeşitli köylerinden İstanbul’a gelenlerin yaşadıkları çelişkiler, insanlar arasındaki ilişkilerin yapaylığı ve yapmacıklığı üzerine bir mizah romanı. Rıfat Ilgaz, eğlenceli bir serüvene çağırıyor. Mizah ustalığının eşsiz gücüyle…

Son olarak, Sunay Akın’ın anlatımından Rıfat Ilgaz’ın hikayesini okuyalım:

“Çanakkale direnişçilerinden İsmail’in varlığını küçük kardeşinden öğreniriz: Beş yaşındaki çocuk, Karadeniz’in bir sahil kasabasında her günkü oyuncaklarıyla oynamaktadır. Deniz kıyısındaki bir çocuğun oyuncakları ne olabilir? Elbette midye kabukları, çakıl taşları, kıyıya vuran dalgalar ve uçsuz bucaksız bir kumsal… Çocuk, bir sabah başını kaldırdığında, kendisine doğru gelen sargılar içinde bir asker görür. Hiç görmemiş olsa da gelenin cephede direnen ağabeyi olduğunu yüreğinde hisseder ve koşarak göğsüne gömer başını. İlk kez kardeş kokusunu alıyordur ama yıllar sonra o gün ciğerlerine çektiğinin kardeş değil, barut kokusu olduğunu öğrenecektir! Evinde dinlenmeye çekilen İsmail’i rahat bırakmaz komşular. Çanakkale’den bir gazinin geldiğini duyan herkes, evinden bulduğu her türlü yiyeceği İsmail’e taşır. İsmail de her seferinde ziyaretçilerine yaralı olduğunu ve yorgunluğunu belli etmeden üniformasıyla karşılar ve dik duruşuyla onlara Çanakkale’de nasıl direndiklerini anlatır… Ve bir gün, annesine gitme vaktinin geldiğini söyler. Anne, “Oğlum gelen gidenden dolayı doğru dürüst dinlenemedin, kal biraz daha” deyince, İsmail bir yarasını gösterir: “Ama anne bak kabuk bağladı. Söz verdim, gitmeliyim”. İsmail evinden ayrılmadan, subay ceketinden parlak, metal bir düğmeyi kopartır ve kucağına her aldığında onlarla oynayan kardeşine verir: “Al, baktıkça beni hatırla ve sen hep oyna…” Çanakkale’nin ‘meçhul’ olmayan on binlerce direnişçisinden biri olan İsmail’in kardeşi yıllar sonra Sunay Akın’a şunları anlatır: “Ağabeyim gitti ve onu bir daha hiç görmedik! Oynamam için bana verdiği düğme de polisin evimdeki kütüphanemde yaptığı bir arama sırasında ağabeyim gibi kayboldu gitti…” İsmail’in kardeşi, ölümsüz pek çok eserin altında adını okuduğumuz Rıfat Ilgaz’dır!

Yazan:

Alev Ateş

Sadece 27.