İstanbul‘un, binlerce yıllık tarihin izlerini taşıyan eşsiz bir kent olduğu şüphesiz bir gerçek! Her köşesinde ayrı bir efsane saklayan bu şehirde, Yenikapı’nın tarih sahnesindeki rolü de olağanüstü hikâyelerle dolu. Günümüzde Marmaray ve metro projeleriyle gündeme gelen Yenikapı, aslında çok daha derin ve zengin bir geçmişe sahip. Bu yazımızda, bir padişahın çıkardığı fermanla şekillenen ve medeniyetlerin buluşma noktası olan Yenikapı’nın efsanevi tarihine birlikte göz atacağız.
Yenikapı’nın Önemi
Yenikapı’nın tarihi, Bizans İmparatorluğu dönemine kadar uzanır. Döneminde Theodosius Limanı olarak bilinen bu alan, 4. yüzyıldan itibaren İstanbul’un en önemli ticaret ve ulaşım merkezlerinden biri olmuştur. Zamanla toprak altında kalan liman, Marmaray kazıları sırasında gün yüzüne çıkarıldı. Kazılar, Bizans Dönemi’ne ait onlarca batık gemi ve tarihî eserin bulunmasını sağladı.
Osmanlı Dönemi’ne gelindiğinde ise Yenikapı, padişah fermanlarıyla şekillenen bir bölge haline geldi. İstanbul’un fethedilmesinden sonra, şehrin yeniden imarı ve ticaret yollarının güvenliği büyük önem taşıyordu. Fatih Sultan Mehmet’in fetih sonrasında çıkardığı fermanlar, bölgenin liman işlevini güçlendirdi. Aynı zamanda deniz ticaretini korumak ve şehrin erzak ihtiyacını karşılamak için limana özel statü tanındı. Gelelim meşhur efsaneye.
4. Murat ve Sandalcı Efsanesi
Yenikapı’nın adının kaynağına dair en ilginç hikâyelerden biri 4. Murat Dönemi’ne dayanır. Mey, afyon ve fal bakmayı yasaklayan sert yasaklarıyla bilinen padişah, bir gece tebdil-i kıyafet şehri dolaşmaya karar verir. İstanbul’un sokaklarında dolaşırken bir sandalcının kayığına biner ve karşıya geçmek için yola koyulurlar.
Sandalcı, müşterisinin kim olduğunu bilmeden yolculuk sırasında yanına sarkan ipi çekip suyun altındaki testiyi çıkardığında, padişah şüpheyle sorar: “O testide ne var?” Sandalcı gülümseyerek yanıtlar: “Ne olacak, mey işte!” Padişah her ne kadar yasaklamış olsa da ikramı kabul eder ve “Hünkârımız görse, başın gider, korkmuyor musun?” diye sorar. Sandalcı umursamaz bir şekilde cevaplar: “Hünkâr bizi denizin ortasında nereden görecek?”
Bir süre sonra sandalcı, teknenin tahtalarından birini kaldırıp afyon çıkarır ve nargilesine koyar. Padişaha da ikram eder. 4. Murat yine kabul eder, ama aynı soruyu sorar: “Hünkâr bizi görse ne yaparsın?” Sandalcının yanıtı değişmez: “Denizin ortasında kim görecek ki?”
Son olarak, sandalcı fal taşlarını çıkarıp padişahın falına bakmak ister. Padişah bu kez sabrını zorlayarak kabul eder ve sorar: “Hünkâr şu an nerededir?” Sandalcı taşlara bakar ve yanıtlar: “Hünkâr şu an denizdedir.” Cevabı duyunca kim olduğunu anlayan sandalcı korkuyla padişahın ayaklarına kapanır. Padişah sandalcıya acımış ve “Sana bir soru soracağım. Eğer bilirsen, seni affederim. Bilemezsen kıyıya dönünce ânında boynunu vurduracağım.” der. Sandalcı bu haberi sevinç ile karşılar ve merakla soruyu beklemeye başlar.
4. Murat, sandalcıya, “Dönüşte İstanbul’a hangi kapıdan gireceğim?” sorusunu yöneltir. Sandalcı bu duruma anında itiraz eder, “Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. Affınıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bir kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?” der. 4. Murat bu teklifi kabul eder fakat daha kağıdı açmadan sandalcının boynunu vurma emrini verir. Ardından surlara yeni bir kapı açılmasını emreder ve o kapıdan şehre girer.
Merakına yenik düşüp kağıda bakar; sandalcı şunları yazmıştır: “Hünkârım, yeni kapınız vatana millete hayırlı olsun.” O gün bugündür bu kapıya “Yenikapı” denir.
Daha fazla bu tarz öneri için Tarih kategorimize göz atabilirsin. Ayrıca aramıza katılmak istersen Listeliyoruz Instagram adresinden bize mesaj atabilirsin❤️
Sadece 28.